İçi sanat aşkıyla dolu bir gençle tanışmıştık Mut Müdafai Hukuk Cemiyeti'nin 102. kuruluş yıldönümünü kutlamaya hazırlanırken.
Kurtuluş Savaşı Mücadelesi'nin canlandırıldığı gencecik insanlardan oluşan grupta Doktor rolünü üslenmişti İzzet.
Etkinlik sonrasında ilçede tek açık yer olarak bulduğumuz kokoreç ve köfte yapılan yerde yemek yemek için bir araya geldiğimizde; İzzet'in sadece tiyatro değil, aynı zamanda müzikle de içli dışlı olduğunu gitar çalıp şarkılar söylediğini öğrenmiştik.
O günden sonra Mut'taki bütün etkinliklerde sahne de hep İzzet ve kendisi gibi gencecik arkadaşlarını görür olduk.
Bir gece vakti telefon çaldı. İlçede görev yapan muhabir arkadaşlarımızdan birisi "Alikarnas'ın orada kaza olmuş, 1 kişi ölmüş" diye haber verdi. Olay yerine gittiğimde kazayla ilgili bilgiler toplamaya çalışırken kazada yaşamını yitirenin İzzet olduğu bilgisine ulaştık.
O an zaman durdu, filmlerde hep olur ya... Zihinde zaman, geriye doğru film şeridini sarmaya başladı.
Tiyatro oyunundan, onunla sohbete, oradan etkinliklerdeki performansına ve en önemlisi artık neredeyse unuttuğumuz o yaştaki "mutevazı" bir gence...
Haber bir tarafa ilk aklıma gelen Müdafai Hukuk Cemiyeti kuruluş etkinliğine önderlik eden ve Mut Ot Festivali için ilçede bulunan Hasan Gezer'i aramak oldu.
Telefonda onun da boğazına sözcükler dizildi, konuşamadı...
Cemal Süreya diyor ya Üstü Kalsın şiirinde...
"Her ölüm erken ölümdür" diye...
Ama bu defa gerçekten çok erken bir ölüm oldu...
Ah be İzzet daha önünde yapacağın çok iş, göreceğin ve yaşayacağın eminimki çok güzel bir hayat olacak ve biz de seni tanımanın verdiği keyifle birlikte olduğumuz anları anlatacaktık bilmeyenlere...
Ölüm. Kelimelerin kifayetsiz, sözün bittiği yer.
Ne denilebilrki; 'Mekanın Cennet Olsun, Nurlar içinde yat' demenin dışında...