90’lı yılların sonlarına doğru çiftçilerin protesto eylemlerini haber yapmıştım. O dönemde hem Milliyet Gazetesinde çalışıyor, hem de Akdeniz Gazetesini yayınlıyordum.
Bu arada hemen belirteyim, o dönemin Milliyet’i şimdiki gibi değildi. Her haberi çekinmeden yazardık. Mil-Ha Genel Müdürü Taner Atilla bize, “Çekinmeden yazın ama iyi araştırın” derdi. (Taner Atilla’yı geçen ay kaybettik. O’nu da rahmetle anıyorum. Nur içinde yatsın.)
Adanalıoğlu’nda üreticiler para etmediği için biberleri Mersin-Adana karayoluna, Yeşilovacık’taki üreticiler de Mersin-Antalya karayoluna domates dökerek eylem yapmış, yolu trafiğe kapatmışlardı. Tabi bu tür protesto eylemleri sadece Mersin ile sınırlı kalmıyor, yurdun birçok yerinde yapılıyordu. Hangi bölgede ne üretiliyorsa patates, soğan, karpuz, üzüm vs. yollara dökülüyordu.
Şimdi üreten de, tüketen de perişan. Uzun uzun bunun nedenlerini yazmayacağım. Ekonomistlerin işine karışmayayım ama düşünüyorum da; Demek ki o günlerde ürün de bolmuş, alım gücü de varmış. O günlerin kıymetini bilememişiz.
Ben bir emekliyim;
Tüp aldım 310 lira,
Patatesin kilosu 9,5 lira,
Maydanoz 4 lira,
Yerli muz 17 lira
525 gr et 68 lira,
Elektrik faturası 670 lira…
Listeyi fazla uzatmayayım. Zaten biliyorsunuz, her şey ateş pahası. Tamam, uzatmayayım ama emeklinin, ücretlinin hali perişan. Üstelik bayram da yaklaşıyor…
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin emeklilerin merakla beklediği bayram ikramiyesi için, “Bayram ikramiyelerine yönelik artış gündemimizde yok. 1100 lira yatırılacak. İki bayramda maliyet 25 milyar lira seviyesinde. Bu çok büyük bir rakamdır.” dedi ve emeklilerin hayalleri başka bahara kaldı.
Buna ne denir şimdi?
Peki 25 milyar lira çok büyükmüş, 1100 liranın üzerinde artış yapılamazmış da; kurumlardan üçer-beşer maaş alanlar, geçiş garantili köprüler ve otoyollara ödenen milyarlar, çok maaşlı danışmanların aldıkları, yönetim kurulu üyeliklerinden binlerce lira huzur hakkı alanlar, kur garantili mevduat hesabına para yatıranlara devletin kasasından verilen milyarlar az mıymış?
Hadi onları da geçelim. Emeklinin bayram ikramiyesi maliyeti çok büyükmüş de, milyonlarca sığınmacıya harcanan, verilen paralar az mıymış?
Bakan Bilgin emeklilerin hayallerini elinden alınca gözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çevrildi ama O da; “Çevremiz ateş çemberiyle çevrili. Hamdolsun can ve mal güvenliğimizin olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Hamdolsun isteyen herkesin çalışacak bir işi var.” dedi ama emeklinin umutla beklediği müjdeyi vermedi.
Öyle ya; İtibardan tasarruf olmaz ama israftan kaçınmalıyız değil mi?
Hamdolsun, işçiye, memura, emekliye verilenler yeter de artar değil mi?
Bir banka reklamında, “Maaşını taşıyana şu kadar para” diye emeklinin ağzına bir parmak bal çalıyorlar da emekli, “Ben buna depar atarım kanka” diyerek sevinçle koşmaya başlıyor. Ne hale düştük değil mi?
Duymuşsunuzdur ama bir de ben söyleyeyim. Türkiye Uzay Ajansı (TUA) Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım, uzaya çıkacak ilk Türk astronotun yıl sonunda hazır olacağını belirterek, yolculuğun gelecek sene gerçekleşeceğini söyledi. (!)
Ömer Hayyam’a ait olduğu sanılan ama internet teyitlerinde Yusuf Şahin Ceritli’ye ait olduğu belirtilen şöyle bir dörtlük var;
Azrailine (Celladına) aşık olmuşsa bir millet,
İster ezan, ister çan dinlet.
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
Müstehaktır ona her türlü zillet.
Vatandaşın halini görmezden geliyorlar ama millet hala “AÇIZ” diyor…
Bu arada 1 Mayıs sloganını tekrar hatırlatayım;
“Bu düzen böyle gitmez.”
Kalın sağlıcakla…